
30 Haziran 2006 Cuma
29 Haziran 2006 Perşembe
a aaa...........

“UNUTMA ÇOCUĞUM!”
* Çalışma için uygun gün ve saat bekleme!
*Bir günde yapman gereken bir işi ertesi güne bırakma!
*Bir zamanda yalnız tek bir iş yap!
*Başladığın bir işi bitirmeden başka bir işe başlama!
*İşini bitirdikten sonra ertesi gün ne iş yapacağına karar ver!
*Bir işe başlamadan evvel o iş üzerinde iyice düşünüp hesapla!
*Çalıştığın bir iş üzerinde herhangi bir güçlüğü yenmeden bir adım bile gerileme!
*Devamlı ve plânlı çalış!
*Dinlenmek için işini değiştir veya yavaşlat!
*Fikrî çalışmaya, günde 2-3 saat yeterlidir.
*Sakin ve metin ol, fakat acele etme! Sindirerek çalış ve öğren!
*Gece yatarken, ertesi gün ne yapacağını kendine sormadan uyuma!
*Her gün iyi bir eserden yüksek sesle 5-10 sahife oku!
*Rastladığın edebî, bilimsel bazı; güzel parçaları ezberle!
*Sabırlı ol genç dostum!
*Her şeyden evvel, ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı öğren!
*Dikkat et! Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve anlamlı olsun.
*Çalıştığın konuları bitirdikçe, okuduğunu ezberden özet hâlinde not et!
*Okuduğun bir kitapta rastladığın güzel bir parçayı sahifesini işaret ederek not al!
*Bir işi yaparken kararsızlığa düştüğün vakit, faydası çok, zararı az olan şıkkı tercih et!
*Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme!
*Çok konuşma! Yerinde ve özlü konuş!
*Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyleme ve bil ki arkadan konuşmak korkaklığın en kötü şeklidir.
*Kimsenin cahilliğini yüzüne vurma! Bil ki insanları en çok kızdıran ve gücendiren, cahilliklerinin yüzlerine vurulmasıdır.
*Yalan söyleme! Yalan söyleyen yakalanma korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir.
*Daima olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol! Olduğundan fazla görünmek isteyen, kendi ahmaklığını göstermiş olur...
çocuklara öğütler..!
özellikle sonuncu maddeye bayıldım.
acaba bunları yapması istenen yada beklenen çocukların ebeveynleri yada sağındaki solundaki büyükleri bu maddelerden kaçının yanına işaret koyabilir " yap- arım/ ıyorum" diye
adı üstünde; çocuk bunlar ....!
üç otuzunda değiller ki...
27 Haziran 2006 Salı
telepati değilse ne olayım....
şimdi çok uzaklarda bitmiş işlerin huzuru içinde çalıp söylüyoruz denmeyecekti,
cevaben yazdığım mesajdaki istek parçası,
çalan telefona alo dediğimde bana dinletilmeyecekti....
çalışıyordum ben gecenin bu saatinde,
hadi bakalım devam et edebilirsen ,
antrakt....
bir çay daha koyabilirsin mesela bardağına,
yanında da bir sigara,
uzat şöyle ayaklarını,
gözün dalsın şehrin ışıklı gece manzarasına,
sabaha daha çok var nasılsa..
lütfen devam et böceğim yoruluncaya kadar söylemeye çalmaya....
biliyorum istek şarkı almıyorsun...
karınca kardeş argın yorgun uykusunda mıdır ki şimdi...?
ve ortalık durulduktan sonra,
ev haliyle,
gündelik kıyafetleri içinde,
sahne alır
ve başlar konserine cırcır böceği...
hep aynı perdeden,
ve tek bir notayla çalınan
en harika canlı solo performanstır,
serin yaz gecelerinde.....
bir de grupları var ki..
kırkta yılda bir çıkarlar,
çok nazlıdırlar...
25 Haziran 2006 Pazar
mis...
gecenin ilerleyen saatlerinde titretiyor hatta..
dışarıdan içeriye girince sarıp sarmalayan sıcaklığa bayılıyorum böyle zamanlarda,
ama bu bayılma hali çok uzun sürmüyor,
ince bir hırka takviyesiyle hadi balkona;
dolaptan yeni çıkmış buz gibi bir içecek, vee iç kıyılmasını giderecek leziz ince bir dilimle birlikte...
bu hafta sıkı çalışmam lazım,
şu tembel dananın kuyruğu kopsun artık...
şen ola...

merhaba.....!
ne sihirli bir sözcüktür bu,
kapılar açtırır insana..
kapı zili gibi mesela..
zırrrr,
gelen konuğun içeri girmesi yada kapının eşiğinde kalması karşılayanın karşılayış şekline,
karşı taraftan bakacak olursak karşılanın karşılanış şekline bağlıdır,
sonrası kendiliğinden gelecektir nasılsa..
çok rahat olduk çoook rahat,
sınır, çizgi, çap, çember, yol, yöntem, usül, erkan, patavat vs. kalmadı,
o çekinmeler, utanmalar, ne düşünür ne derler,
rahatsız eder miyim kiler, hakkımda ne düşünürler..
hepsi hepsi tarihe karıştı artık.
bir rahatlık, bir sınır tanımazlık, pompayla şişirilmiş neredeyse patladı patlayacak yapmacık bir özgüven sonrasında neoldumculuk, benimcilik, sendekimsincilik, birbenvarımcılık, sendeolabilirsinbelkidenedegörelimcilik,
takmış çantasını koluna gidiyor salına kırıta..
nereye dersin?..
inan bilmiyorum...!
gecen akşam yolda yürüken bir yandan da hararetlenmiş bir şekilde konuşuyorduk,
ben kendimi kaptırmışım, yüksek sesle anlatıyorum,
o da kaptırmış aynı tonda, kah katılıyor kah itiraz ediyor,
bu şekilde gidiyorken arkamızdan biri seslendi o sihirli sözcüğü kullanarak;
"merhaba hanımefendi",
çok haklısınız siz ...! diyerek kolumu tuttu,
boş bulundum, irkilerek kendimi çektim,
gecenin bir vakti, işlek bir cadde ama tenha o saatte,
kendini belli etmeden, hissettirmeden konuşmamıza kulak misafiri olan, bununla da yetinmeyip bir de müdahil olan kişi 40-45 yaşlarında , derli toplu giyinmiş, düzgün bir türkçeyle gözümüzün içene bakarak ve gülümseyerek konuşan bir bayandı.
kusura bakmayın dedi kolumu bırakıp omuzumu anaç bir şekilde tutarak,
söylediklerinize katılıyorum, ben de çok üzülüyorum, fena çok fena, düzelir mi dersiniz ?, ben emekliyim, falan yeri bitirdim, filanca yerde hizmet verdim, oradan da emekli oldum, bizim zamanımızda da olurdu böyle şeyler ama bu boyutlara gelmemişti daha, sizin adınıza üzülüyorum inanın bana......
bu arada o kadar seri konuşuyor ki araya girmek, lafını bölmek ne mümkün,
siz nerede çalışıyorsunuz ?dedi, cevap vermedim zoraki gulumseyerek,
niyetim iyi akşamlar deyip oradan bir an önce uzaklaşmak,
aynı soruyu ona da sordu, ben arkadan kolunu çekiştiriyorum ama nafile..
cevap verdi çok lazımmış gibi,
benden alamadığı cevap için tekrar bana döndü; siz de mi aynı yerdesiniz ?,
yine cevap vermedim,
bıraksak orada ayaküstü oturma odası sohbeti başlayacak, gelmişimizden, geçmişimizden....
hadi dedim gidelim artık biz..
rahatsız etmedim sizi umarım , kusura bakmayın dayanamadım işte dedi biraz bozularak,
kendinize iyi bakın olur mu dedi sevecen bir ifadeyle...
olur tabii....siz de iyi bakacaksınız ama...iyi akşamlaaaaarr....
vedalaştık..
niye söylüyorsun dedim nerede çalıştığını, tanımadığımız biri, ne gerek var ki...
bir şey olmaz dedi, benim tepkim karşısında biraz da tedirgin olarak...
bu kadın nereden çıktı sahi dedi, bir anda arkamızda bitiverdi, ne garip değil mi?
patavatını kaybetmiş dedim,
ilginç bir kadındı dedi, bıraksan anlatacak pek çok şeyi vardı, pek de sıcakkanlıydı..!
çok var dedim yaşlı yada genç - kadın yada erkek, her yerde üstelik,
sosyopat olma yolunda hızla ilerliyoruz farkında değilsin galiba sen?
24 Haziran 2006 Cumartesi
cipciddi.....
demiş vaktiyle birileri birilerine..
***
yazarak ifade etmeyi okuması yazması olan herkes becerir,
ama söz konusu edebi yönü olan bir anlatım ise;
yetenek ister, dilbilgisi ister, hayal ve gözlem gücü ister..
üsttekilere ilaveten;
dürüstlük ister, vicdan ister, edep ister, haddini bilmeyi ister..
etkilenmedim desem yalan olur,
nasıl böyle bir şey olabilir ?.....
alışık olunmayan bir durum,
ki artık olanlar karşısında çoğu zaman "normaldir" deyip şaşırmazken bile....
"oluyor işte" mi ? diyelim,
yoksa "olmasını istediği gibi yazıyor işte" mi ?
ne dersen de ....
etkilendim desem yalan olur,
çünkü öyle değil, biliyorum...
yazılanlar ile yaşananlar farklı,
gördüklerini değil, görmek istediklerini yazıyorlar...
"her gördüğüne ya da duyduğuna inanma" mı diyeceğiz ?
yoksa
"her yazanın yazdıklarına inanma" mı?
ben gördüklerime ve ilk ağızdan duyduklarıma inanıyorum...
ve dürüstlüğünden emin olduklarıma...
23 Haziran 2006 Cuma
kedi hanım...

kedi hanımım çok iştahsız son günlerde,
en sevdiği mamaya bile yüz çeviriyor,
ne istiyor anlamıyorum,
mır mır mır bir şeyler söylüyor bana kendince kedice ama...
açık büfe yaptım ona bu sabah,
tam altı çeşit sundum beğenisine,
neyi canı çekiyorsa yesin diye,
çeşitlerden birisi ciğerdi,
bak ! dedim,
gözümün içine kocaman gözlerle baktı,
alemin kedileri uzanıyor ama yetişemiyor biliyor musun ? dedim,
senin önüne koyuyoruz, murdar da değil üstelik diye ekledim,
oralı olmadı,
döndü arkasını gitti,
bir derdi var ama anladım..
olmadı bir anlayana soracağım..
üç aşağı beş yukarı...

Gün doğarken her sabah
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde yorgunca
Fabrikada tütün sarar
Sanki kendi içer gibi
Sararkende hayal kurar
Bütün insanlar gibi
Bir evi olsun ister
Birde içmeyen kocası
Tanrı ne verirse geçinir gider
Yeterki mutlu olsun yuvası
Dışarda bir yağmur başlar
Yüreğinde derin sızı
Gözlerinden yaşlar akar
Ağlar fabrika kızı
Oysa yatağında bile
Birgün uyku göremez
İhtiyar anası gibi
Kadınlığını bilemez
Makineler diken gibi
Batar hergün kalbine
Yün örecek elleri
Hergün ekmek derdinde
Gün batarken her akşam
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde yorgunca
Fabrikada tütün sarar
Sanki kendi içer gibi
Sararkende hayal kurar
Bütün insanlar gibi
Alpay çocukluğumun şarkıcısıydı,
ağır, oturaklı falan,
akımda iki şarkısı kaldı; fabrika kızı ve eylülde gel .
ben ikisini de sevmezdim, hala da sevmem..
fabrika kızını * özellikle,
cem karaca söyleseydi severdim ama,
hani tamirci çırağı ile aralarında bir şeyler bile olabilirdi
aynı repertuvara düşselerdi..
*A Sheep in Wolf's Clothing
yardımcı olamadık..! üzgün değiliz..
hava ile civa
fis ile kos
kül ile kedisi
sap ile saman
ef ile püf
cep ile cepken
basın ile yayın
kamber ile düğün
akı ile sarısı
şıracı ile bozacı
elemterefiş ile kemgözlereşiş
gece ile kondu
kan ile ter
alaca ile bulaca
ana ile kız
in ile cin
kalem ile defter
çay ile şeker
nohut oda ile bakla sofa
baş ile göz
çat ile pat
satır ile katır
saz ile caz
yastık ile yorgan
saçma ile sapan
su ile elektrik
şan ile şöhret
lokma ile hırka
deve ile cüce
top ile tüfek
el ile gün
fol ile folluk
kırık ile dökük
güzin ile baha
kaymaklı dondurma ile koli basili
biraz kül biraz duman......
22 Haziran 2006 Perşembe
kaldığı yerden...
gitmiş görmüş bir gece de misafir olmuştuk,
günübirlik ve hafta sonu organizasyonlarında alternatifler arasına nihayet girmiş,
çok da iyi olmuş...
yerli turistten önce yabancı turistler keşfetmişti kaç yıl önce..
yöreye has kokulu dağ çileği reçeli nefisti...
18 Haziran 2006 Pazar
17 Haziran 2006 Cumartesi
vizör...
15 Haziran 2006 Perşembe
ehh...
ben kimim?
burası neresi?
kaçıncı sınıfım?
vs.vs...
ve da yada veda...

evvel zaman içindeydi,
kalbur da saman içinde,
pire okumuş berber olmuştu,
devenin sesi gürdü yapmışlardı tellal.
"hadii bir tane daha lütfeen"
son derece dikkatle dinlerdi anlatılanları,
zihninde not tutardı,
hatta ezberine alıp sahne sahne canlandırırdı,
ufak bir değişiklik olsa hemen itiraz gelirdi; öyle değiiiil...güzel anlat.
hiç bıkmazdı aynı masalları tekrar tekrar dinlemeye aynı ağızdan ,
çocukluk işte...
çoooook sonra;
kalbur saman içinde eskiyip gitti,
pire emekli oldu,
deve öte tarafa göçtü,
artık masallarını kendi yazıyordu,
pireyle devenin yerinde şimdi başkaları vardı,
saman da yoktu kalbur da,
sadece evvel zaman içindeydi hala,
bir de
masallara bayılıyordu O, hala....
13 Haziran 2006 Salı
ben bilmem....!
biraz kıpırdadı mı içinde ne piştiği anlaşılırmış...
öyleyse kalemi de servis kaşığına benzetmek mümkün müdür acaba?
kağıdı da tabağa misal...
ah ahhh...lütfen önce siz buyurun..
gözüm dalıyordu uzun zamandır...
bir ögle vakti sonrasında.
hızlı adımlarla yürürken gördü onu omuzundaki askılı ağır çantasıyla,
çok yıl geçmişti üzerinden..
aslında sevmezdi onu, hatta küsmüşlüğü de olmuştu bir aralar,
önce onlar taşınmıştı oradan; apartman komşusuydular.
bıkmadan usanmadan yakantop oynarlardı her akşam üzeri okul sonrasında, başında tek yön yazan tabelalı sokakta.
12-13 yaslarındaydılar, ortaokulda aynı okuldaydılar.
oyunda hep onun takımında olmak isterdi,
plastik topu hırsla savururdu çünkü kaçan bacaklara, isabet ettiremezse kızar, ağzının içinde geveledigi kelimelerle küfür bile ederdi.
aslan yelesi gibi koyu kumral saçlari vardı, kıvır kıvır,
ispanyol paçalı kapri pantolonunun altına giydigi arkasına basılmış sarı renkli espadril terliklerini oyunda bile ayağından çıkarmaz, toptan kaçarken ayağından fırladı mı, oyun duraklar o tek ayak üzerinde seke seke giderek terliğini giyer ondan sonra oyun kaldığı yerden başlardı.
garip bir şekilde çekinirlerdi ondan, okulda bile saçlarına karışan, kesilecek bunlar diyen olmazdı.
hayli kilo almış, hantallaşmıştı, o zamanlar da zayıf sayılmazdı ya, yaşından büyük gösterirdi.
saçları aynıydı, aslan yelesi gibi omuzlarında, dalgası azalmış, şakakları ağarmıştı.
kalabalıkta neredeyse çarpışacaklardı, yoksa farketmeyebilirdi belki de, filmlerdeki gibi ne komik, yanyana geçerken göz göze geldiler çok kısa bir an, durup durmamak arasında kararsız kaldı, vazgeçti, yoluna devam etti.
o da kendisini tanımış mıydı?, ya da tanır mıydı acaba kaç yıl sonra?
geri döndü, arkasından gitti, "pardon, bir dakika.."
koluna dokunulunca döndü o da,
"evet ? " sorar gibi bakıyordu yüzüne,
"tanıdım ben seni"
"kusura bakma, ah nerden?"
"yakan toptan !"
güldü, kaşlarını catti, gözlerini kısarak baktı, omuzundaki çantasını düzeltti; "ciddi misin?"
"evet ciddiyim tabii ki..."
gülerek elini uzattı...
11 Haziran 2006 Pazar
yine-den
gözlerim kapalı,dinliyorum...
bir nota da ben olsam.....
ama bu ezgide olacaksa....!
gözlerimi kısıp bakıyorum; mum ışığı aynı anda hem ateş topu hem büyülü fener olmakta...
elde huzur var biraz da hüzün....
tesekkurler tom sawyer bir kez daha ....
eksik olmayın..
demişiz.
yaşamımızı olmasını istedikleri gibi değil,
olmasını istediğimiz gibi yaşıyoruz...
başkasının yaşamı değil yaşadığımız,
kendi yaşamımız..
demişsiniz.
biz de...
haberin yok...
sen dedim hırslı oldun da neler değişti,
istediğim oldu ama sonunda dedi,
hala isteklerin devam ediyor, bitmiyor dedim, hırsın da öyle...
bitmez dedi, bitmemeli de,
ben senin gibi olmak istemiyorum, hırslanmak seni motive ediyor olabilir ama beni üzüyor, geriyor, canım sıkılıyor, kalbim sıkışıyor,insanlarla rekabet etmek istemiyorum, rekabet didişmeyi getiriyor ben bunu sevmiyorum, istemiyorum dedim,
hayır hayır dedi yanlış düşünüyorsun bence peşini bırakmamalısın, meydanı onlara mı kalsın ?
kalsın! dedim, onlar didişerek mutlu mesut oluyorlar, onları uzaktan seyretmek bile yoruyor beni görmüyor musun hallerini?
görüyorum ama peşini bırakmamalısın hayır, izin vermiyorum ben dedi,
çoktan bıraktım senin haberin yok...! dedim.
bu ne ? ne güzel bir şey öyle nerden buldun bunu? dedi,
satılıyor, aldım dedim,
alemsin sen nereden buluyorsun böyle şeyleri dedi, hiç büyümeyecek misin sen ?,
sana da var dedim, senin için de aldım,
a aa sahi mi dedi sevindi,
içeri girip getirdim,
tesekkur etti,
evet dedi,
şimdi bu bir kenarda dursun, ne diyorduk biz ?....
9 Haziran 2006 Cuma
şudur...
dahası bu bir erkekse yaz günü öğle sıcağındaki kızgın güneşten daha bayıltıcı etki yapabilir,
ya oradan süratle uzaklaşmak lazım,
yada onu oradan süratle uzaklaştırmak,
tabii kaprisini alıp kendiliğinden gitmediyse...
8 Haziran 2006 Perşembe
işe bakın....
denemek istiyorum ben de....
7 Haziran 2006 Çarşamba
yaz
4 Haziran 2006 Pazar
uçarı-m....
ne diyeyim..
sonra ziyan olup gidiyorlar aklımdan,
hiç ciddiye almıyorum,
aklım ziyan olacağına fikrim ziyan olsun...
2 Haziran 2006 Cuma
temsil...
daha doğrusu o beni kucakladı,
birine benzettiniz beni herhalde dedim,
yooo dedi, siz halkı temsil etmiyor musunuz? halkımı kucaklıyorum işte..!
yooo dedim ben de, estağfurullah...
ikimizde şaşkın bir şekilde birbirimize baktık...
büyükannem sabaha karşı görülen rüyalar çıkmaz derdi,
aklıma geldi, rahatladım...
hayırdır inşallah...