17 Ocak 2007 Çarşamba

inecek var...!

yapmam gerekenleri zamanında yapmayıp sona saklamayı sonra da zaman kalmadı diyerek kıvranmayı ama eninde sonunda ne yapılacaksa yaparak güne yada saate yetiştirmeyi başarıyorum. bu durum alışkanlık haline gelmeye başladığında rahatsızlanmaya başladım çünkü iş bittiğinde ben de yorgunluktan bitmiş oluyordum. Zaman içinde bu durum bir oyun haline almaya başladı; telaş içinde kalan süre içinde iş bitirmeye çalışmak adeta kendimle yarışa dönüşür oldu. Süre ne kadar az kaldıysa ben o kadar iyi performans göstermeye başlar oldum, sonraları performansımı sınamak adına çalışmak için ayırdığım süreyi giderek kısaltmaya başladım, ama bir an geldi ki bu durum iş ile ilgili konuların dışına da taşmaya başladı.
Şu yaşıma kadar hiç hatırlamam ki seyahate çıkmadan önce valizim yada çantam bir gün önceden yada bilemedin akşamdan sabah için hazırlanmış olsun. Her zaman yola çıkmadan 2-3 saat kala hazırlardım eşyamı. Ama şu son seyahatimde son yarım saat kala çantamı toplayıp evden kendimi dışarıya atmam bir oldu, az daha yolda kalıyordum. Geçen cuma akşamı iş çıkışı birşeyler atıştırmak için oturduğumuz yerde rehavete ve sohbete kapılıp sinema saatini unuttuğumuzda "yetişiriz canım" diyerek zamana karşı yarışma oyununu başlatmam, sonrasında akşam ayazında koşturmaktan nefessiz kalmış bir halde seyircileri rahatsız etmemeye çalışarak usulca yerlerimize yerleşmemiz, perdedeki reklamın cıngıl müziği ile nefesimin normale dönmesi için arkama yaslanarak gözlerimi kapamam sürat konusunda epeyce ilerlediğimi kendime kanıtlamama yetti de arttı bile..
şu an saat geceyarısnı 2.5 geçiyor ve ben hala yazmam gereken yazıyı bekletiyorum bir bardak zencefilli limonlu çay eşliğinde...
biri bana dur demeli....

14 Ocak 2007 Pazar

sevim ve patik...

sevimsiz ve antipatik olduğu artık tescillenmiş sevimsiz ve antipatik birinin, şunu bunu ve onu sevimsiz ve antipatik bulması kadar sevimsiz ve antipatik bir durum olamaz bence...
demezler mi dön de bir aynaya bak...
diyebilirler de, o aynalarla barışık zaten ama aynaları bilemeyiz tabii....

zorbey ile ruhi bey

iki kardeş;
gecen sene bu zamanlarda ege'den, mis kokulu çam ormanlarından, çiseleyen yağmur altında yapılan bir yürüyüş sonrasında, yol kenarından kuru bir dal parçası marifetiyle usulca sökülüp, sarıp sarmalanarak getirilmiş, yeni mekanlarına yerleştirilmişlerdi...
lakin; ya iklim dokunduğundan, ya yer değişikliği için mevsim uygun olmadığından, yada yeşile, maviye, börtüye, böceğe duydukları hasretten bizimkiler gözümüzün içine baka baka günden güne sararıp solmuşlardı....
ne yaptıysak olmamıştı; üzülmüş üstüne de pişman olmuştuk...
üzerinden bir bahar, bir yaz, bir sonbahar, yarım kış geçti...

dün sabah hiç aklımda yokken, "boş saksın varsa bunları sana getirdim" diyerek elime tutuşturulan bir çift budanmış begonya dalını "bu mevsimde tutar mı ki ?" düşüncesini savuşturarak suya koydum.
ruhi bey ile zorbey'den kalan kapları yeni gelen misafirler için hazırlamaya gittiğimde hayretler içinde bırakan bir durumla karşılaştım;
zorbey ve ruhi bey saksıları içinde bir parmak boyunda uzamışlar üstelik de gözalıcı bir yeşile bürünmüşlerdi....
oysa ki o saksılara aylarca bir damla su bile verilmemişti...

mucizelere inanmam; olsa olsa azmin gücüdür bu.......

10 Ocak 2007 Çarşamba

sahi tortu ne renk olur?

bir elinde omuzuna taktığı evrak çantası diğer elinde koca bir süt bardağı ile sağ ön kapıyı açıvermişti, arabanın içinde aşağıya inmesini ve yanımdaki koltuğa oturmasını sabah mahmurluğu içinde beklerken...
bu ne demiştim şaşkınlıkla, bardağın ağzına toz kaçmasın diye takılmış kağıttan şapkaya bakarak, şaşkınlık bardağın şapkasına değildi, bizzat bardağa ve içindekineydi...
sen şimdi sabah kahvaltısını yapmadan fırlamışssındır evden diyerek bardağı elime tutuşturuvermişti oturur oturmaz....
süt ılıktı üstelik bal ile tatlandırılmıştı...
bir erkekten beklenmesi lüks sayılabilecek incelikteydi...
nerden aklıma geldi şimdi...

kalkıp süt ılıştırayım kedi hanımıma, içine de az şeker....
bu gece uzun olacak; çalışmam lazım kaç gündür süren rehavetten sonra....
kapıyı aralasam bütün yumurtalar kırılacak...
şöyle bol peynirli bir omlet olsaydı yanında çayla....
hadiiiiiiiiiii...........

yok sensiz olmaz...

kedi hanım-hanım kedi

şimşek grisi

tesekkurler 2006; geçmişte bıraktıkların ve geleceğe taşıdıkların için.
seni unutmayacağım..