17 Temmuz 2007 Salı

pedikürcü kız ile berberin çırağı..



^ farkındaysan kapıdaki asma 1 karıştı, uzadı boyu karış karış..
* farkındayım ya, çok kısa sürede koruk da vermeye başladı..
^ hadi o zaman…!
* biraz daha bekleyeceğiz, olgunlaşsın azıcık, koruk iken toplarsak pek de işe yaramaz..
^ koruk suyu da güzel olur ama ? yaz günü bol buzlu , serin serin..
* sabırlar ziyan olur..
^ ne olacak bu üzümler peki sonra ?..
* adliyenin önünde simit satan çocuk var, çinko tepsiye koyup simitin yanında satacak..

* bu küflü kırıntılara ne diyorsun peki ?
^ tüyü bitmemişken rokforla beslemişler onu, küflü kırıntıyı da sever, ver ….

12 Temmuz 2007 Perşembe

case...




* vaka nedir hocam?

~ beyin ishali...!

* nasıl olmuş?

~ araştırılıyor...


dağılın artık...,

11 Temmuz 2007 Çarşamba

orda bir köy var uzakta...

@bu bahar hiç leylek görmedim ben...
& senin leyleğin benim, yol göründü; gidiyoruz..
***********************************************
Ankara'dan yola çıkıp Mengen'e vardığımızda öğlen olmuştu..
Mengen'in mantısı meşhur-muş ...
yaz günü, sıcak mıcak demeden kaşıkladık..
üzerine mis gibi demlenmiş 2 bardak çay...
su almak için içeri girdiğimizde, tombulbakkalhanımteyze bizi baştanayağa süzdükten sonra sadece bozuk paralarımızı değil, çaktırmadan ifademizi de aldı...
çarşı, partilerin bayraklarıyla donanmış bayram yeri gibiydi...
görüntüyle tezat, insanlar gayet sakindi...kısa bir çarşı turu yaptıktan sonra yolumuza kaldığımız yerden devam ettik..
yol ayrımında, toprağa saplanmış eski ahşap levha, soluk yazısıyla gideceğimiz yönü işaret ediyordu bize;
burdan buyrun>Şirinyazı(Bürnük)göleti..
sapaktan toprak yola girip, köyü sağımızda geride bırakarak rampayı usul usul tırmanmaya başladık..tırmandıkça, köyün manzarası gittikçe ufalmaktaydı..
dönüşte köye uğramaya ve bulabilirsek tavsiye ettikleri taze teker peynirinden almaya karar verdik..

yaklaşık 10 dk.sonra tepedeki Konak'a vardığımızda manzara tam da böyleydi..
fazla söze hacet yok..!
Ormancıların işletmesinde olan aşı boyalı Konak 7 odalı, arazinin yegane konaklama yeri ve etrafı dikenli teller ile çevrilmiş, bahçesinde tahta masaları, mangal yapmak için bir de kamelyesi var..
yeşile bürünmüş dağların arasından köyün puslu silüetini görebiliyorduk, göl kıyısına inmek için sabırsızdık..
yol yorgunuyuz demeden bayıraşağı yaklaşık 20 dk.süren yürüşle düzlüğe indik..
muhtemel, köyün lezzetli peynirlerinin yapıldığı sütleri veren inekler otlandıkları çimenlerden başlarını kısa bir süreliğine kaldırıp kayıtsızca baktılar bize sonra devam ettiler asli görevlerine...
içlerinde kayıtsız olmayan biri vardı; oturduğu yerden pür dikkat her hareketimizi gözleyen çoban köpeği.. haylaz kucağa alındı bu sırada, olası bir hır çıkmasını önlemek amacıyla.. selam verip usulca geçtik yanlarından..
maksadımız, biran önce uzaktan bizi çağıran göle ulaşmak, elimizi ayağımızı suya sokup tanışmaktı....


göl diyorum ama aslında gölet..
araziyi herhengi bir olası yangın ihtimale karşı korumak amacıyla planlamışlar, sonradan balıklandırmışlar...

gölet sapağına dikilmiş tabelada "avlanmak yasaktır" deniyordu ama arabasını kenara çekmiş, birasını açmış, oltasını da atmış amatör bir balıkçı gördük...
su soğuktu ve rüzgar içimize işliyordu...şehir kavrulurken burada soğuktan titriyor olmak şaka gibiydi. sırt çantalarına atılan ince kazaklar giyildi..
gölün çevresi yürüyüş için mükemmeldi...göl kenarına günübirlik ziyaretçiler için tahta masalar ve kamelyalar yerleştirilmiş...yer yer sönmüş kül yığınlarına rastladık çimenler üzerinde .. kıyıda beyaz prefabrik küçük bir yapı vardı, gidip baktığımızda içinde suyu akan seyyar bir tuvalet olduğunu gördük..


göle yüzümüzü döndüğümüzde karşımızda Konak, iki dağ yamacının arasında ufacık kalmış, beyaz bir nokta şeklindeydi...
güneş dağların ardına yavaş yavaş çekilmeye başlarken dönüşe geçtik..
temiz hava acıktırmıştı nede olsa ...
konağa yaklaşırken tüten dumanlardan sofranın kurulmaya başlağını anladık...
mangal yakılmış, köfteler, közde domates-biberler pişirilmeye başlamış, karpuzlar kesilmişti ...
çocuklar gibi şen; geçtik masaya....
şarkılar, türküler, çın çın,çin çin her şey sağlığa, güzelliğe, dostluğa...
artan serinliğe karşı birer kat daha giyildi çantalarda ne varsa...

burada sabahları şakıyan bülbüllere vokal yapan cıvıldak kuş sesleri ile uyanıyorsunuz,
tepede ışıldayan binlerce ampullü devasa bir avize ise gecenize eşlik ederek sizi mest etmekte..
eve istakoz gibi yanmış yüzlerle döndük...
esas yanan gönüllerimizdi...
bir kez daha...
iyi ki varsın-ız...