25 Kasım 2006 Cumartesi

böğürtlen ile kasımpatı...

haberini aldım: gözlerim doldu...
senin adına çok sevindim...
onun adına da tabii ki..
tadını çıkarın!
her güzel şey bir gün.....

muz kabuğu....



çalımlı çalımlı yürüyordu,
kendinden emin, hayattan memnundu.
dış görünüşüne bakılırsa öyleydi ama; ya içi hı? ya içi nasıldı acaba?
ya rol yapıyorsa, ya seni sinir etmeye, sana hava atmaya çalışıyorsa,
sen orada öyle ızdıraplar içinde kıvranırken sana nispet olsun diye..
hem de senin gibi birine...
ama insanın dışı değil içiydi önemli olan, içini açıp bakmak, görüntülemek lazımdı; fotoğrafı mı çekilirdi, röntgeni mi neyse işte..
o zaman foyası çıkıverirdi; ne kadar derdi, sıkıntısı, üzüntüsü vs.,vs. varsa işte..
hadi bakalım yürüsündü yine öyle çalımlı çalımlı; yürüyebilirse tabii...
hızlı ve hırslı adımlarla yürürken bunları düşünüyordu, derken bir çığlıkla kendini yerde buldu; muz kabuğuna basmıştı...
kesindi ve dahi emindi; çalımlı atmıştı o muz kabuğunu yere, ayağını kaydırsın düşürsün diye...
aynı anda başka yerlerde başkalarının da ayağı kaydı ve düştüler yere...
sebep yine aynıydı: muz kabuğu...

21 Kasım 2006 Salı

karabiberli söğüş dil ...

zekisindir sen, bunu en iyi bilenlerden birisiy-d-im ben.
aklının zamanla, zamana yenik düşüşünü izlemek üzüyor.
yoksa çoktan durumu kavrar, el koyar, başından savar,savuştururdun sen.
küçük a'lara sanki büyük A mış gibi davranmazdın, bilmez miyim seni ben.
ama bu a lar sen farketmeden çoğaldılar; hep bir ağızdan, ağız dolusu konuşuyorlar.
gün geldi ve sen artık gürültüsüz yapamaz oldun; aklın bulandı, başın döndü,hatta gözün....
bahçenizi yabani otlar bürüdü,ışıltısını ve sükseli halini kaybetti, sararmış otlara döndü canım kadife çimler, bir bakarsın, kaderine terk edilen japon gülü de bir daha çiçek açmamak üzere bitlenmiş.
uğraşmak istemiyorsun; yorgunsun, aklın bulanık, başın dönmüş, gözün de...
bak ninemin sandığında buldum; çuvaldızmış adı...
işe yarar mı bilmem; denemek istersen....

10 Kasım 2006 Cuma

bol limonlu, az sızma yağlı beyin salatası...

* ne diyeceksin bu işe?
# deepfreeze atıyor...
* neyi?
# bilinçaltındakileri...
* sonra?
# elektrikler kesilince....
* çözülme başlıyor,
# kesinti uzarsa; kokuşuyor...
* koku dışarıya taşıyor,
# burnumuzun direğini kırıyor...

5 Kasım 2006 Pazar

10:18 suları





sabahın bir pazar sabahı için henüz erken diyebileceğin bir saatinde, dışarıdan belediyenin kar küreme aracının sesini duyunca kalkıp pencereden bakmadan dışarıda durumun ne vehim-vahim olduğunu anlamıştım zaten, evet bir de uğuldayan rüzgarın sesinden. canım çok sıkıldı tabii..tahmini bir uludağvari manzara eşliğinde camın önünde hazırlanacak sıcak bir sabah kahvaltısı bu sıkıntıyı hafifletebilirdi belki de, yine de gayet isteksiz kalktım. penceren bakınca başkentin ilk defa böyle bir 5 kasım yaşadığına bahse bile girebileceğime ve kazanacağıma şahit oldum. apartman görevlimiz ve cefakar-vefakar oğlu cümle kapısının önünü ve merdivenleri küremekle meşgulken henüz hiç bir küçük ve dahi büyük çığlıklar atarak karlar üzerinde yuvarlanmak,kartopu oynamak, kardan adam yapmak, yağan ilk karı kutlamak için dışarıya çıkmıştı..oysaki manzara son derece kışkırtıcı ve dahi cezbediciydi..belli ki henüz kimse özlememişti ve henüz bu duruma ruhen ve bedenen hazır değildi.. resmen faka bastık; bekliyorduk ama bu kadarını da değil.. çam ağacını kutusundan çıkarıp süsleyesim var...

4 Kasım 2006 Cumartesi

kısa kısa ( üç nokta ...)

* ankara'ya sabahın erken saatlerinde sezonun ilk karı yağdı ve dahi tuttu...
* başım çok ağrıyor, hala iyileşemedim...
* ilaçlar ilk defa mideme dokundu, ağrıyor ve yanıyor...
* tavuk suyuna şehriye çorbasını uzun bir süre -bırak içmeyi- duymak bile istemiyorum...
* akşam üstü bir kilo mandalinayı bir oturuşta yedim; içim yanıyor, ilacların günahını mı alıyorum yoksa?, biliyorum gözünü çıkardım ama kaşlar yerinde duruyor naber?
* kedi hanım ilk defa hasta olduğumu anladı, dün gece başımdan ayrılmadı, hayret ettim, aklı ermeye başladı galiba...
* bir numara sabah beni aradı; iki tane dostum var benim dedi; kuzey ve can, ben patronum ama dedi, telefonu babasına verdi "patron olmuş oğlun" dedim, "hehe elbise patronu oldu heralde" dedi, çok güldüm, başımın ağrısı iyice arttı...
* 4 gün önce parmağımda açılan kesik hala kapanmadı, şimdiye kadar çoktaan kapanması lazımdı, merak etmiyorum da bunları yazarken üzerine yapiştırdığım bant rahatsız ediyor, ondan...
* bu gün bir pot kırdım, süpürdüm gitti; tamiriyle uğraşamadım...
* pişman değilim...

2 Kasım 2006 Perşembe

ewwet...

tarih tekerrürden ibaret...

kriz....

duyduğumda ciddiye almamıştım; ama cidden ciddiymiş..üzüldüm ama üzüldüğümü belli etmek istemedim; üzülecek durumda olduğuna üzülmesin diye...bir farkına varsa, biri ona ayna tutsa , birlikte oturup üzüleceğiz ama.....