26 Şubat 2006 Pazar

camgöbeği mavisi


dışarıdan bakılınca hiç bir gösterişi, albenisi yoktu,
son derece sıradandı.
yuvarlak silindir gövdesi parlak camgöbeği mavisi bir kağıtla kaplanmıştı; hepsi bu..
paketi açtığında çok da sevinememişti bu yüzden,
o hep cafcaflı, gösterişli olanlarına alışıktı..
biraz canı sıkıldı,
paket kağıdını buruştururken, camgöbeği mavisi silindiri de masanın üzerine bıraktı usulca.

# bakmayacak mısın içine?
* neresinden?
# bak göstereyim; silindirin dar olan ucuna gözünü dayayıp ışığa doğru bakacaksın, işte böyle, hadi sen de dene..
* ne var içinde?
# sen bak ve sen söyle..
* tamam
meraklanmıştı; o kadarcık şeyin içine ne saklanmış olabilirdi, en iyisi bakıp öğrenmekti.
eline aldığı camgöbeği mavisi parlak renkli dürbünü sag gözüne götürdü, sol gözünü yumdu, başını tavandan sarkan parlak ışığa doğru çevirdi; dürbünün içi rengarenkti, hayret etti, sarılı, kırmızılı, mavili, morlu, yeşilli parçacıklar biraraya gelerek pırıl pırıl ışıldayan çok güzel bir şekil meydana getirmişlerdi, üstelik dürbünün camına da çok muntazam dizilmişlerdi..
bir süre hayranlıkla baktı, dürbünü gözünden çekip arkasına döndü;
* çok güzel bir şey var bunun içinde, rengarenk..
# bir daha bak bakalım şimdi, hadi..
tekrar dürbünü gözüne götürdü, sol gözünü yumdu yine ve başını ışığa döndürdü.
* a aaa.. deminki şekil yok olmuş, başka bir tane var burada...nerede diğeri ..
# hala orada, içinde tabii..şimdi bakmaya devam et ve yavaşça çevir bana doğru, ne görüyorsun?
çok şaşırmış hem de heyecanlanmıştı, her çevirişinde başka güzellikler çıkıyordu karşısına, büyülenmişti adeta...
nasıl oluyordu bu gösterişsiz, sade süssüz şey bunca güzelliği içinde barındırabiliyor ve karşısındakine zahmetsizce sunuyordu..
artık bambaşka bir dünyası daha vardı; renklerle, şekillerle bezeli, şaşırtan ve sürprizli...


oyuncak marketinde reyonlar arasında ikinci kez dolaşmasına rağmen aradığını bulamamıştı hala;
* pardon, yardımcı olur musunuz lütfen,
+ tabii, buyrun, ne bakmıştınız?
* kalleydeskop arıyorum hangi reyondadır acaba?
+ pardon..! anlamadım?
* kalleydeskop...!
+ pardon nasıl bir şey o?
* hani şöyle dürbün gibi oluyor içinde aynaları ve renkli mika parçaları olan..
+ ya yok galiba o aradığınızdan ben yine de bir reyon şefine sorup geleyim beklerseniz..
* beklerim tabii,
+ ah sordum hanfendi, yokmuş o aradığınızdan; ışın kılıcı geldi, çok güzel, onlara bakalım isterseniz....

teşekkür edip çıktı. çarşıdaki bildiği tüm oyuncakçılara bakmış bulamamış, burada da bulamayınca ümidi kesmişti..
ışın kılıcı diye söylendi kendi kendine; ışın kılıcı...
ne verebilir, ne katabilirdi ışın kılıcı körpe bir geleceğe...
cevabı tahmin ediyordu ama emin olmak istemiyordu..
başını kaldırıp gökyüzüne baktı;
hava da kasvetliydi,
galiba yağacak diye düşünürken,
ilk damla burnuna düşmüştü bile..

22 Şubat 2006 Çarşamba

çekmece...

& tühh, sigara almamışım yanıma, sende de yoktur şimdi, ben dışarı bir bakıp geleyim.
* dur , gitme bir dakika, çekmecede olacak galiba,
& hadi ya, sigaraya mı başladın yoksa,
* yok canım, yıllar öncesinden kalma, hatıra.!
& nasıl yani?
* öyle işte, istiyor musun, içecek misin ?
& bakayım, ne zamandan kaldı bu?
* iki yıl sonra 10 yıl olacak galiba,
& öldürmez di mi bu?
* bilmem, denemedim hiç. yakma istersen.
& isterim, ver sen, bu tarihi sigarayı kaçırmak istemem. hay allah ya , yıllanmış bu paket, şarap misali, yarıdan fazlası içilmiş, alemsin sen... mutlak bir hikayesi vardır bu paketin.
* var.
& ateşi de var mı?
* ne yazık ki artık yok..
& ben dışarı bakıp geleyim o zaman.

18 Şubat 2006 Cumartesi

..



öyle zamanlar vardır ki;
gittiğiniz yer önemsizdir,
önemli olan nasıl gittiğinizdir..

16 Şubat 2006 Perşembe

...

ayağımın tozu çoktan ankara'nin tozuna karıştı bile..
varsın yer gök kar buz tutsun...
bu şehri seviyorum ben, hem de çok...
doğduğum toprağın her türlü sihrine ve gözboyayan rengine inat..
gökyüzünün mavisiyle yetinmeyi çok önceden öğrenmiştik biz...
mogan'ın gün batımları da güzeldir,
o vefakar ve cefakardır bir o kadar da mütevazı ..

bu şehri seviyorum ben, hem de çok..
taşı toprağı kara diyenlere inat..

4 Şubat 2006 Cumartesi

emanet

sevgili özgeleceğim,
özgeçmişimin selamı var sana;
yorgunmuş biraz,
sıkı bir temizlik yapmış...
olmayanları dağıtmış,olanları yıkamış, ütülemiş, asmış,
mum gibi olmuş ortalık; her ne var ne yoksa,
dağıtmasın dedi ve iyi baksın sana....
benden söylemesi ;
elçiye zeval olmazmış.....

1 Şubat 2006 Çarşamba

I think about is you.....






yıldızları biriktiriyorum;
günün birinde,
bir yerinde ve bir saatinde,
buluştuğumuzda gökyüzünde,
yolunu aydınlatsın diye,
acele etme sakın;
keyfini çıkar,
biliyorsun ya,
dönmek yok bir daha geri...
"çok bilen, çok yanılır".....
az bilen ?
daha çok.......