30 Eylül 2005 Cuma

....


yazısız....

29 Eylül 2005 Perşembe

offffff....yok!

haftanin ilk gununden beri yorulmaktan yoruldum...
yağmur gibi iş yağıyor tepemden...
hafta sonunu iple cektigim nadir durumlardan birini daha yaşıyorum...
ama ne yazik ki gelen hafta da pek farkli olmayacak....

hadi bakalım...
tempo......1 ki 3 dört...
koştur maca...

bir.. sağa
iki.. sola...
bir.. sola
iki... sağa...
ortası yok mu..?
yok...!

24 Eylül 2005 Cumartesi

21 Eylül 2005 Çarşamba

eski & yeni

gokyuzu aydinlik bu gece de...
pırıl pırıl...
şıkır şıkır....
keramet;
eski adiyla
"kaşar tekeri"
yeni adıyla
"büyülü fener" de...

starfish.....

20 Eylül 2005 Salı

cızzzz


her şey "waiting" in ezgisi yüzünden oldu....
bir de o intronun başındaki derin iç çekiş yok mu....
öyle cok şey ifade ediyordu ki.......
boğazım düğümlendi...

bu sabah birdenbire onu cok özlediğimi farkettim..
son gönderdiği maili tekrar okudum..
resmine baktım...
şu an yanımda olmasını ne cok isterdim..
iyi ki varsın dedim içimden...
uzaklarda olsa da...
iyi ki var...
seni çok seviyorum....
melek....
melekler erkek olur mu??
evet oluyor.......

17 Eylül 2005 Cumartesi

çocuk bile anladi..

adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra haftasonu sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.
tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti.
önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü; oh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı aksama kadar düzeltemez.
aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve baba haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz dedi.

adam önce inanamadı ve görmek istedi.
gördüğünde de halen hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu.
çocuk : bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı,
"İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELDİ.” yanıtını verdi.

16 Eylül 2005 Cuma

funny frog

ofis anahtarlarım yarından itibaren kocaman, güleryüzlü, patlak gözlü, mor etekli uzaylı yeşil funny frog'a emanet...claire's gillerden.....
ben onu çok sevdim..
hediye edildi bana bu gün.....
öylesine...
eskisinin hükmü yoktur yarından itibaren....
o da sandıkta yerini aldı bu akşamdan itibaren..
hangi sandık mı??
emekli sandığı elbette.... !
kulaklarınız çınlasın sevgili Tom Sawyer :)
ışığınız eksilmesin penceremizden....
sevgiyle....

doğduğum günü söyledim, bana ne olduğumu söyledi...!!

hımmmmm......!!

Your Birthdate: September 2


Your birth on the 2nd day of the month adds a degree of emotion, sensitivity, and intuition to your life.


The 2 is a very social number allowing you to make friends easily and quickly.
Yet you are apt to have a rather nervous air in the company of a large group.

You have a warmhearted nature and emotional understanding that constantly seeks affection.


You are more prone than most to become depressed and moody, as emotions can turn inward and cause anxiety and mental turmoil.


It can be hard for you to bounce back to reality when depression sets in.

14 Eylül 2005 Çarşamba

pollyanna & alice

pollyanna...
çocukken okuduğum en keyifli kitaplardan birisiydi...
o zamanlar ki çocuk aklım ve çocuk kalbimle bu küçük kızı çok sevmiş, kendime çok yakın hissetmiş ve arkadaş oluvermiştim onunla içten içe....
onu sadece bir kez okumuştum...ama yetmişti işte...
bir de alice....
harikalar diyarında gezmeye çıkan....beyaz tavşanlı...
o zamanlar ki çocuk aklım ve çocuk kalbimle bu küçük kıza hiç ısınamamış, o zamanlardan kokoş ve kakavan nasıl olunur kavramıştım inceden inceye...
yüreğim daralmış, saçmalıklarından ruhum kararmış ama sıkıla sıkıla da olsa bitirmiştim .....
onu da sadece bir kez okumuştum...ama yetmişti işte...
hala arkadaş olamadık...olamayız da...
gerçeklerden çoook uzak, abuk subuk haller içinde....
gel zaman git zaman alice karizmatik kişiliği ile belli bir yere oturtuldu oradan hiç inmemecesine...
pollyanna ise ; o içli, ince, duyarlı, hisli pollyanna.....hoşgörünün, iyi niyetli yaklaşımın, umudun, pozitif düşüncenin simgesi.....
hak ettiği yerde değildi...
bu düşüncelere sahip olmayi yetersizlik, saflık,budalalık, zayıflık hatta zafiyet olarak algılayan ve bundan rahatsızlık duyan fikirlerce.....
pozitif hissetmenin ve düşünmenin bu kadar aşağılandığı bir zeminde...
hala dimdik ayakta ....
hala okunuyor keyifle çocuk yüreklerce....
pollyanna...
kahramanım benim...
ve hep öyle kalacak ömrümün yettiği sürece....
inadına zehir zakkum yüreklere.....

13 Eylül 2005 Salı

biyonik yumurta

bu gün sürprizlerle dolu bir gündü..
yumuşak karnımdan deşildim yine....
sinsice...

yumurtanın sarısı artık kaynamaktan limon küfü yeşile çaldı...
bana mısın demiyor...
kaynatılmaya devam..
çatlatılıncaya kadar....

ahhh...şöyle bir çatlasa, hatta hatta patlasa....
beyazı da suya bi karışsa, içi şöööyle bir boşalsa...
yumurta yumurtalıktan bir çıksa.....

bekleyenler rahatlayacak.......
beklenen sona ulaşılacak.....

karın itinayla bir kez daha deşildi ama....
hey-hat..
umutlar boşa çıktı yine...

yumurtada yumurtaymış hani...
yumurtlayana helal olsun dedirtecek cinsten...

şükürler olsun...
kabuğuma...

kaynatmaya devam...!
hadi bakalım....

seni gidi biyonik yumurta....!




12 Eylül 2005 Pazartesi

şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk, sevinçliyiz hepimiz yaşasın okulumuz...!

yeni eğitim-öğretim yılı 14 milyon öğrencisi ile eğitime ve dahi öğretime başlamış...
sabah, trafik sihirli bir değnekle dokunulmuş gibiydi uzun bir aradan sonra.
çok sevdiğim ve yakınım olan üç bizdırık da bu yıl birinci sınıfa başladılar..
merakla günün sonunu bekledik...gün içinde tepkilerinin ne olduğunu merak ederek...

her biri ayrı telden çalmış...çok güldük..
sarı bızdırık okuldan servisle annesinin yanına geldi, yorgun bir halde...

gözleri kaykılıyordu...ilk gün ne de olsa...
okul kitaplarını gösterdi...matematiğe şöyle bir baktık..bol resimli...bulmacalı, bilmeceli...bir iki tanesine göz gezdirdik....şıp diye doğru cevabı veriverdi..
bunlar çocuk oyuncağı, biz bunları anaokulunda gördük dedi...
güldük...onayladık..geçtik..
bilgisayarda bir tur kid game yaptık..baktım hiç hali feri yok...belli etmiyor ama gözler gitti gidiyor...bundan sonra böyle..okul tüm enerjisini harcatacak...

hala inanamıyoruz..dün gibi...
bu bızdırık ne zaman büyüdü, adam oldu..frenk gömlek ile pantalon giydi...kemer taktı... okula başladı diye...gözümüz daldıııııı gitti...
kendi çocukluğumuz bile dün gibi sanki...
hey gidi günler.....
ama bir de üste para verseler -vermezler ya... sözün gelisi -bir daha bu yollardan sil baştan asla geçmem, geçemem....

zor...zor..çok zor...
önlerinde uzun bir maraton var...hepsine kolay gelsin....

yaz boyunca sürekli kapalı duran televizyonu iki üç gündür izlemeye başladım yine...
balkon sezonunu kapattık ve tv sezonunu açtık .....
zoraki.....
bu gün ana haber bültenini izlerken yeni öğretim yılına ait haberleri geçiyordu..baktım görüntülere eşlik eden dış ses çocuklara kara kara haber veriyordu....efendim bu sene tatiller hafta sonlarına denk geliyormuş, duyduk duymadık demeyin.. diye
dış sesin bu anonsuna da -arka planda görünmeyen- bir cocuk korosu eslik ediyor; yuuuuuuuhhhhhhhh diye...
şaka mı bu dedim..
baktım degil...pes dedim...
okulların açıldığı ilk gün sayılı kanallardan birinin ana haber bülteninde bu dile getiriliyor üstelik de "yuuuhhh" sesleri eşliğinde...
pes doğrusu dedim..
kanalı değiştirdim....
o da yetmedi..ekranı kapattım...
balkona çıktım...
temiz hava her zamanki gibi iyi geldi yine...
bir de şekersiz kahve...

son demleridir artık akşamların...







8 Eylül 2005 Perşembe

hikaye.....

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden, her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinan bir kiz varmis. Hayat, ona göre, çok kötüymüş ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmus. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyormuş karşısına.
Genç kizin bu yakinmalari karsisinda babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlenmis. Onu mutfaga götürmüs.
Üç ayri cezveyi suyla doldurmus ve atesin üzerine koymus. Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koymuş. Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye baslamis. Kizi da hiçbir sey anlamadigi gibi babasini izliyor ve sonunu merakla bekliyormus. Ama o kadar sabirsizmis ki,sizlanmaya baslamis ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormus. Babasi onun bu sizlanmalarina ve sorularina cevap vermemis.
Bir sure bekledikten sonra, baba cezvelerin altindaki atesi kapatmis.
Birinci cezveden patatesi çikarmis ve bir tabaga koymus.
Ikincisinden yumurtayi çikarmis, onu da bir tabaga koymus.
Son cezvedeki kahveyi bir fincana bosaltmis.
Kizina dönerek sormus:
- Ne görüyorsun ?
- Patates, yumurta ve kahve ? diye alayli bir cevap vermis kizi.
- Daha yakindan bak bir de demis baba, patatese dokun ve ne oldugunu soyle..
Kiz denileni yapmis ve patatesin yumusamis oldugunu söylemis.
Ayni sekilde,yumurtayi da incele demis babasi.
Kiz, kabugunu soydugu yumurtanin katilastigini soylemis..
Kahveden de bir yudum almasini söylemis baba.
Kizin yüzüne, kahvenin nefis tadiyla bir gülümseme yayilivermis.
Ama yine de olan bitenden bir sey anlamamis....
- Bütün bunlar ne anlama geliyor baba ?
Babasi, patatesin de, yumurtanin da, kahve çekirdeklerinin de ayni zorlugu yasadigini, yani kaynar suyun içinde kaldigini, ama her birinin bu zorluk karsisinda farkli tepkiler verdigini soylemis;
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumusamis ve güçten düsmüs.
Yumurta ise çok kirilganmis; disindaki ince kabugun içindeki siviyi koruyormus ama kaynar su, yumurtanin icini sertlestirmis, katilastirmis.
Ancak, kahve çekirdekleri bambaskaymis. Kaynar suyun içinde kalinca, degistigi gibi suyu da degistirmis ve ortaya tamamen yeni bir sey çikmis.
Sen hangisisin ? diye sormus baba kizina.
Bir zorlukla karsilastiginda nasil tepki vereceksin ?
Patates gibi yumusayip ezilecek misin?
Yumurta gibi katilastiracak misin kalbini ?
Yoksa, kahve çekirdekleri gibi zorluklarin seni olgunlastirmasina ve hayatina tat katmasina izin mi vereceksin ?

kahve tadinda yasanan yasamlara...........!

mini mini birler...

* aman efendiiiimmmm kimler gelmişşşş....
# hıı ??? kim gelmişşş???-kapıdan içeri girerken başını çevirip arkasına bakarak-
* sen gelmişsin....daha ne olsun...gel bakiim...nasilsin?
# iyiyim...ptesi okula başlıyorum....biliyorsun di mi??
* biliyorum hayatım...nasıl? tüm hazırlıklar tamam mı??
# hayır daha değil..cuma günü tamamlanacak....
* iyi iyi... haftasonu da gezersiniz, eğlenirsiniz artık....
# hafta sonu dinleneceğim...
* öyle mi?? yorgun musun ki??
# değilim...ama...kafamı boşaltmam lazım...okul başlıyor artık...
* aaa...anladım...tabiii....haklısın...gel bi yanaktan öpeceğim....


@ seninki hangisi...???
# spaydır men.... rengi mavi.... seninki??
@ batman....kırmızı....
# buğranınki de ekşınmenmiş...
* bunlar bir alem yahu...bana bakın..... bi şey söylicem.....birinci sınıfları pazartesi günü okulun bahçesinde okul çantalarına göre sıra yapacaklarmış ...sıpaydırmenler bu tarafa, ekşınmenler şu tarafa, betmenler de böyle toplansınlar diye...iyi mi???.....ona göre....
@ anneee... doğru mu söylüyor ???


# senin kedin mi var...??
* evet hayatım....
# ne kadarlık...?
* o da aynı senin gibi... küçük daha...
# ben okula başlıyorum...büyüdüm artık...
* haklısın hayatım...afedersin......
# cinsi ne....?
* hı???
# senin kedinin.... cinsi ne???
* aa...cinsi yok...sokak kedisi...
# yani tekir mi sarman mı? onu soruyorum.....
* hay allah..... :)))) tekir, tekir......
# kırçıllı yani...
* !!!!!...evet hayatım öyle....
# buğranın iguanası var....
* !!!!!!!



mini mini birlerin öğretmeni olacaklara....
yürekten kocaman bir
KOLAY GELSİN....

7 Eylül 2005 Çarşamba

döngü.....

sonbaharın gelişi her sene inceden inceye ruhuma kasvet sinyalleri gonderir. bu sene de öyle...güneşin artık yorgun düşerek ferini kaybetmesi, gece serinliğinin iyiden iyiye iliklere işlemesi, yeşilin, pembenin, morun, nar çiçeğinin yerini kahvelere, sarılara,kızıllara terk etmesi, sokakta bağırış çağırış coşkuyla oynayan çocukların sokaklardan çekilmesi, her yıl tekrarlanan bilindik telaşlar, hazırlıklar...
aman kış geliyor!!!
inceden bir sızı yureklerde...
yaz bitti.....
sere serpeliğe, püfür püfürlüğe....,
soğuk karpuza, haşlanmış süt mısıra, taze incire,
mis gibi demli çay eşliğinde balkon sohbetlerine..,
ketene, penyeye, espadrile, pikeye,
veda zamanı geldi..

hoşgeldin sonbahar...;
ne iyi ettin de geldin diyemeyecegim yine...,
kusuruma bakma....
ama böyle...
her ne kadar kandırmak için büründüğün renkler muhteşem olsa bile...
nasıl atlatacağız seni...??
biraz şımararak, biraz şımartarak kendimizi ve dahi sevdiklerimizi....
her zaman yaptığımız gibi...
değişim zamanıdır....
tıpkı ilkbaharda olduğu gibi..

1 Eylül 2005 Perşembe

iyi ki doğduuuuuunnnnnn.......!!

* doğum günün kutlu olsun...
# cok teşekkür ederim..
* ne yapıyorsun? nasıl geçiyor?... yoksa yalnız mısın?
# hı hı...öyle....
* olmaaaz.... tek basına kutlama mı olurmuş.... olmaz öyle...


* doğum günün kutlu olsun...
# çok mersi.........
* ne yapıyorsun? yoksa yine yalnız mısın?
# yoooo....eş dost toplandık ... pastamız da, mumumuz da var...kutluyoruz işte....
* olmaaaz...ne o öyle...evde...pasta falan...çıkın gidin müzikli bir yere...çalın, gülün, oynayın, dışarıda hayat var hayat....sizin haberiniz yok dünyadan....
# ?!

*doğum günün kutlu olsun....
# teşekkürler....
* napıyorsun?..nasıl geçiyor....?
# eş dost toplandık işte...iyi ....güzel....
* evde misiniz...?
# yoo...dışarıdayız...değişiklik olsun dedik bu sefer...çalıp, gülüp eğleniyoruz işte...klasik...
* a-aaaa...niye falancayı tercih etmediniz ki.....müzikleri de süperr....yemekler de öyle......siz bu işi bimiyorsunuz? ahhh... ben şimdi orada olacaktım ki.....
# ?!

* doğum günün kutlu olsun....
# teşekkür ederim...ama sen beni dün de kutlamadın, öbür günde, daha öbür günde...olmuyor böyle... :))
* iyi misin sen?...ne diyorsun allah aşkına.... :))
# şunu diyorum...bu seneden itibaren ben artık doğum günü falan kut-la-mı-yo-rum....
* neden.?...ne oldu ki?
# şöyle ki...düşündüm de.. her yeni güne sağlıkla uyanıyorsak zaten hayata da yeniden doğmuyor muyuz tekrar tekrar kere...bundan sonra artik her gün doğum günüm benim......ne diyorsun? haksız mıyım....
* sen iyi değilsin...geçerken bir uğrayayim da ben.... nane limon falan kaynatalım....