5 Nisan 2006 Çarşamba

onun adı vardı; gülbahar....



kucağında tuttuğu poşete elini sokup içinden eflatun renkli ince iplikle örülmüş, menekşeye benzesin diye uğraşılmış bir motif çıkardı. poşetin açık ağzından eflatun renkli kocaman kocaman yumaklar görünüyordu; sayıları belki beş belki de altıydı. elindeki motife hayran hayran baktı, nasırlı parmaklarıyla ucundan kıyısından nazikçe çekiştirerek ipliklerini saydı, çevirdi bir de arkasına baktı, parmakları arasında sevdi okşadı ve tekrar yumakların arasına bıraktı. sağ eliyle poşetin ağzını büzerek sımsıkı kavradı, kucağına bastırdı. küçücük motifin düşüp kaybolma riskini ortadan kaldırmıştı. huzurla arkasına yaslandı, camdan dışarı uzaklara baktı, gözleri dalarken tombul ve kırmızı yanaklı yüzü belli belirsiz bir gülümseme ile aydınlanmıştı.
20 yaşında ya vardı ya yoktu, yaşı daha küçük olup fazla kiloları yüzünden büyük gösteriyor olma ihtimali fazlaydı. başındaki koyu mor renkli minik desenli eşarbı çenesinin altından gevşek bir şekilde bağlamıştı. siyah renkli uzun hırkasının altına giydiği koyu mor renkli kazağının kolları sünmüş, hırkasından dışarı taşmıştı. yerlere kadar uzanan viskon eteği siyah zemin üzerine mor renkli menekşelerle ve ördekbaşı yeşili yaprak motifleriyle süslenmişti.
belli ki çiçeklerden menekşeyi, renklerden moru pek seviyordu..
ağzını sımsıkı büzerek kucağına bastırdığı poşet içindeki yumaklar en kısa zamanda çeyiz sandığındaki baş köşede yerini almak üzere gece gündüz didinerek, göz nuru dökerek, parmak uçları nasır bağlayıncaya dek yüzlerce binlerce menekşe motifine dönüşecek; kolalanıp ütülenerek koca bir masa örtüsü haline gelecekti.
sonra o örtünün üzerinde kimbilir hangi müstakbel komşular ağırlanacak, hangi müstakbel kayınvalide ve kayınpedere "aman anam ne hamarat gelinimiz var" dedirtecek, dünyaya peşisıra gelecek kız ve erkek çoçuklar üzerinde objektife şaşkın şaşkın poz verecek, çekilen fotoğraflar uzaklarda hasret kokan bir akrabaya yada kankardeşe gönderilecekti.
eflatun renkli menekşe motifli masa örtüsü, istikbaldeki mutluğun temel direklerinden biri olarak kabul edilmekteydi.
şimdi bunları hayal etmek yüzünü güldürmeye, yanaklarını pembeleştirmeye yetiyor hatta artıyordu bile..
süheyla abla ne civan kadındı, en güzel motifleri bulur buluşturur canı istedi mi paylaşmaktan kaçınmazdı..
seviyordu süheyla ablasını...

içini çekti,
başını çevirince yanında oturan kadınla gözgöze geldi,
utandı, başını önüne eğdi.

gülbahar; umutluydu,
dahası da vardı,
mutluydu..








Hiç yorum yok: