
çalımlı çalımlı yürüyordu,
kendinden emin, hayattan memnundu.
dış görünüşüne bakılırsa öyleydi ama; ya içi hı? ya içi nasıldı acaba?
ya rol yapıyorsa, ya seni sinir etmeye, sana hava atmaya çalışıyorsa,
sen orada öyle ızdıraplar içinde kıvranırken sana nispet olsun diye..
hem de senin gibi birine...
ama insanın dışı değil içiydi önemli olan, içini açıp bakmak, görüntülemek lazımdı; fotoğrafı mı çekilirdi, röntgeni mi neyse işte..
o zaman foyası çıkıverirdi; ne kadar derdi, sıkıntısı, üzüntüsü vs.,vs. varsa işte..
hadi bakalım yürüsündü yine öyle çalımlı çalımlı; yürüyebilirse tabii...
hızlı ve hırslı adımlarla yürürken bunları düşünüyordu, derken bir çığlıkla kendini yerde buldu; muz kabuğuna basmıştı...
kesindi ve dahi emindi; çalımlı atmıştı o muz kabuğunu yere, ayağını kaydırsın düşürsün diye...
aynı anda başka yerlerde başkalarının da ayağı kaydı ve düştüler yere...
sebep yine aynıydı: muz kabuğu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder