29 Eylül 2006 Cuma

Mona Lisa'nın sırrı...


Yıllar önce Louvr müzesinde Mona Lisa tablosunu gördüğümde derin bir hayal kırıklığına uğramıştım..
Aynı salonda duvar boyunca yer alan devasa eserleri gördüğümde gözlerim kamaşmış, karşısına geçip büyük bir hayranlıkla uzun uzun seyretmiş, resmini çekmeye çalışmış ama vizöre ne yazık ki sığdıramamıştım..tabii o zamanlar dijital fotoğraf makineleri yoktu henüz....
sonra sıra Mona Lisa tablosuna gelmişti..
bu mu ? demiştim ; önünde onlarca japon turist flaşsız makineleriyle resmini çekmeye çalışıyorlardı ve üstelik tablo camdan bir muhafaza ile korunmaktaydı...
Bir fırsatını yakaladığımda resimden anlayan bir profesyonele sormuştum, Mona Lisa'nın abartılı bulduğum değerinin ve öneminin nereden kaynakladığını; aldığım yanıt ressamın tekniği üzerineydi ve beni tatmin etmemişti..
vardı bir sırrı ama neydi....?
geçen hafta, tesadüfen elime geçen ve yıllar önce (1958) kaleme alınmış bir yazıdan öğrendim ve artık biliyorum neden bu kadar önemli ve değerli kabul edildiğini......
işte hikayesi.....

Leonardo da Vinci resmini yaptığı her şeyde bir ruh arar ve onu ifade etmeye çalışırdı. Kader ona bu merakını tatmin etmek ve en güçlü eserini yaratmak için Mona Lisa'yı gönderdi.
Floransanın zengin tüccarlarından Francesco del Giocondo güzel karısının bir portresini yaptırmak istedi. Leonardo da Vinci, atelyesine kocasının kolunda gelen Mona Lisa'yı uzun uzun süzdükten sonra teklifi kabul ettiğini söyledi.
Ertesi gün hazırlıklara başladı. Yapacağı eser için önceden etütler yapardı. Mona Lisa'ya da en güzel pozunu verdirtmek için ezberinden onun çeşitli pozlarda çıplak resimlerini yaptı. Sonunda, ardından gelen birçok ressama örnek olacak olan kompozisyonu kurdu. Artık esas çalışmasına başlamak için hazırdı.
Uşağı ile Mona Lisa'ya haber göndererek poz vermesi için gelmesini rica etti. Mona Lisa yanında bir hizmetçisi ile atelyeye geldi. Üstadın önceden etüd ettiği pozu aldı. Çalışma sırasında ressam kendisine uzun uzun bakıyor, fırçasını tuvale pek az oynatıyordu.
Sadece akşam üzerleri çalışıyorlardı. Leonardo'ya göre günün bu saatlerinde güneşin doğayı sarıya boyayan ışıkları çekilir, her şey gerçek renkleriyle görünürdü.
Çalışma çok ağır ilerliyordu. Bununla beraber eser tamamlanmak üzereydi . Dinlenme zamanlarında Mona Lisa resmin karşısına geçiyor, onu hayran hayran seyrediyordu.
Ancak Leonardo sonuçtan memnun değildi. Gerçi Mona Lisa'nın fiziki güzelliğini resmetmişti ama onun yüzünde bir mana, bir ruh bulamamıştı. Halbuki o fiziki güzellikten çok bir ruh ressamıydı.
İnsan yüzü, iç aleminin aynası idi. Bu aynada, o alemde olup taşan sevgi, şefkat, kin, nefret gibi fırtınaların izlerini görmek mümkündü. Nedense Mona Lisa'nın güzel yüzünde bu duyguların hiç birinden eser yoktu.
Leonardo bir ara müziğin insan ruhu üzerindeki etkisini düşündü. Atelyesine Floransa'nın tanınmış şarkıcılarını ve çalgıcılarını topladı. Bir yanda lirik Napoli şarkıları, neşeli Toskana türküleri çalınıp söyleniyor, diğer yanda bunları dinleyen Mona Lisa, Leonardo'nun karşısında oturuyor, poz veriyordu.
Böylece günler, haftalar, aylar geçti. Mona Lisa farkına varmadan Lonardo'nun yüzünün bütün hatlarını adeta ezberlemişti. Yalnız kaldığı anlarda gözünü kapadığında karşısında kocasından çok Leonardo'nun hayalini görmeye başladı.
Mona Lisa'nın hizmetçisi bir gün hanımının bir kaç ay için poz vermeye gelemeyeceği haberini getirdi. Kocası ile Sicilya'ya gitmişlerdi.
Leonardo işinin yarım kalmasına üzülmedi. aslında yapılacak çok işi, gerçekleştilmeyi bekleyen projeleri için zamana ihtiyacı vardı.
Bundan başka Mona Lisa'nın manasız yüzü ona artık sıkıntı vermeye başlamıştı.
Bu yüklü çalışma temposu arasında aylar çabucak geçti. Leonardo bir gün Mona Lisa'yı karşısında buldu. İçinde çalıştıkları atelye, pencereden giren ışık, akşam saatlerinin içe dolan sessizliği hepsi eskisi gibiydi. Hiçbir şey değişmemişti. Yalnız değişen bir şey vardı; Mona Lisa'nın yüzü..
Evet, bu yüzde eski bir sevdiğine kavuşmanın sevinci vardı. Durgun bakan gözlerde içerde kopan fırtınaların pırıltıları yanıp sönüyordu, bir gönül hazzının ifadesi olan tatlı bir tebessüm güzel yüze harika bir anlam veriyordu.
Leonardo, modelinin kendisine aşık olduğunu anlamakta gecikmedi. Mona Lisa dokunaklı Napoli şarkıları dinleye dinleye, böyle bir atmosfer içinde Leonardo'nun yüzünü seyrede seyrede farkına varmadan ona aşık olmuştu. Geçen birkaç aylık ayrılık bu aşkı büsbütün alevlendirmişti.
Leonardo bu durumdan sanatı adına azami şekilde istifade edecekti. Hiçbir şeyin fakına varmamış gibi çalışmaya başladı. Mona Lisa yine sevdiği adamın karşısına oturuyor, tatlı hülyalara dalıyordu.
"Sanatın sırrı sebattır" diyen Leonardo, için için duyulan gizli bir sevginin en masum ve temiz ifadesi olan esrarlı bakışları ve ilahi gülüşü ifade için tam dört sene çalıştı.
Konuşmaksızın duyularak yaşanan, çalışmakla geçen dört yıl....
Keskin bir zekaya sahip olan Leonardo'nun şüphesiz hassas bir kalbi vardı. yaşının ilerlemiş olmasına ve güçlü iradesine rağmen bu kalbin yakınında yanan bir ateşle ısınmış olmamasına imkan yoktu.
Nitekim ihtiyarlık yıllarında yaşanan olaylar bunun doğruluğunu göstermektedir.
Fransa Kralı I. François Milano'yu işgal edince Leonardo'nun atelyesini ziyaret etti. İhtiyar ressam krala bütün eserlerini gösterdi. Kral üzeri siyah bir örtüyle kapalı olan resmin kendisine gösterilmediğini fark etti ve kılıcının ucuyla örtünün ucunu kaldırdığında Mona Lisa'nın gülen gözleriyle karşılaştı.
* Üstat bu şaheser kadın da kim?
- Mona Lisa Giocondo majesteleri
* Bu resmi ne zaman yaptın?
- On sene evvel majesteleri
* Şimdi hala bu kadar güzel mi?
- Öleli çok oldu majesteleri
Bu son cümleyi söylerken ihtiyar ressam başını eğmişti. Bunun farkına varan Kral sözü daha fazla uzatmadı. Leonardo ile eserlerini beraberinde Fransa'ya götürdü.
Kral, ressamdan Mona Lisa'nın tablosunu kendisine satmasını teklif ediyor ancak ressam kendisine sükunetle cevap veriyordu. Kral fiyatı düşük bulduğu için sustuğunu zannederek her seferinde altın sayısını yükseltiyordu. Nihayet bir gün reddedemeyeceğini düşündüğü bir miktarı vererek tabloyu dairesine taşıttırdı. Fakat hayret edilecek şekilde ihtiyar ressam her zamanki gibi olumlu yada olumsuz hiçbir şey söylememişti.
Kucağında altın kesesi ile odasına dönen Leonardo'nun o günden sonra davranışları değişti. Bütün gün odasına kapanıyor, kendisine hizmet edenleri ve ziyaretine gelenleri tersliyor, geceleri buhranlar geçiriyor, sabahlara kadar acılar içinde kıvranıyordu.
Nihayet bir gece çılgına döndü, yatağından fırlayarak masanın üzerindeki altın keseini aldı, kralın dairesine koştu. Nöbetçiler ona engel olmak istediler ancak Leonardo'yu durdurmak imkansızdı.
Uykusundan uyanan Kral, Leonardo'yu yanına kabul etti. Suçlu bir çocuk gibi kralın huzuruna çıkan ressam elindeki altın kesesini bir kenara bıraktı;
- Majesteleri size altınlarınızı getirdim, Mona Lisa'yı geri vermenizi rica ediyorum. Eğer birkaç sene daha yaşamamı istiyorsanız onu bana geri veriniz.
Şair ruhlu bir kral olan François uzun uzun ihtiyar ressama baktı;
* Sizi anlıyorum üstad. Mülkiyeti saraya ait olmak üzere Mona Lisa'yı yaşadığınız sürece size bırakıyorum...

Leonardo'nun Mona Lisa'ya karşı duyduğu bu derin ilgi sahibi için duymuş olduğu aşk mıdır? Yoksa bir sanatçının yarattığı eserine karşı duyduğu aşk mıdır?....kesin olarak bilinmemekle birlikte öldüğü zaman açık olan gözlerinin Mona Lisa'nın yüzüne bakmakta olduğunu düşününce Leonardo'nun da Mona Lisa'yı derin bir aşkla sevdiğine inanmak yerinde olur....


Hiç yorum yok: