23 Kasım 2005 Çarşamba

bu gün öğleden sonra saat üç yada üçbuçuk sularında işlek bir caddenin kaldırımında sırtını bir apartmana dayamış, orta yaşı çoktan geçmiş, yorgun yüzlü bir adam maharetle işini icra etmekte, ekmek parasını kazanmaktaydı...
plastik taburesine oturmuş,önüne koyduğu boyasız boyacı sandığının orta yerindeki pirinç ayaklığa -tahtına kurulmuş bir kral gibi- yerleşmiş olan bir ayağın ayakkabısının boyasını tamamlamış, şimdi de sağ elinin işaret ve orta parmağına sarmış olduğu kararmış bir bezi sol elindeki cila kutusuna seri şekilde sürüp beze aldığı cilayı ayakkabıya yedirerek son rötuşları yapmaktaydı...
işini yaparken bir yandan da müşterisi ile konuşmaktaydı..
elleri ve parmakları neredeyse katran karasına dönmüştü..
müşterisinin şeker pembesi eldivenleri ve kar beyazı yün başlığı vardı....
müşteri bir bayan, ayakkabısı ise siyahtı....
o da orta yaşı geçmişti besbelli....
adın cemal mi ? dedi müşteri,
evet dedi boyacı ama bana arkadaşlar camel der...
niye ? diye sordu müşteri,
komiklik olsun işte ,dedi boyacı...
sonra güldü boğuk boğuk...
isim benzerliği diye ekledi...
o arkadaş başka biri olsa gerek....
tüm bunlar olurken oradan geçiyordum...
yoluma devam edip giderken sohbetin seyrini merak etmeden edemedim...

Hiç yorum yok: