iki kardeş;
gecen sene bu zamanlarda ege'den, mis kokulu çam ormanlarından, çiseleyen yağmur altında yapılan bir yürüyüş sonrasında, yol kenarından kuru bir dal parçası marifetiyle usulca sökülüp, sarıp sarmalanarak getirilmiş, yeni mekanlarına yerleştirilmişlerdi...
lakin; ya iklim dokunduğundan, ya yer değişikliği için mevsim uygun olmadığından, yada yeşile, maviye, börtüye, böceğe duydukları hasretten bizimkiler gözümüzün içine baka baka günden güne sararıp solmuşlardı....
ne yaptıysak olmamıştı; üzülmüş üstüne de pişman olmuştuk...
üzerinden bir bahar, bir yaz, bir sonbahar, yarım kış geçti...
dün sabah hiç aklımda yokken, "boş saksın varsa bunları sana getirdim" diyerek elime tutuşturulan bir çift budanmış begonya dalını "bu mevsimde tutar mı ki ?" düşüncesini savuşturarak suya koydum.
ruhi bey ile zorbey'den kalan kapları yeni gelen misafirler için hazırlamaya gittiğimde hayretler içinde bırakan bir durumla karşılaştım;
zorbey ve ruhi bey saksıları içinde bir parmak boyunda uzamışlar üstelik de gözalıcı bir yeşile bürünmüşlerdi....
oysa ki o saksılara aylarca bir damla su bile verilmemişti...
mucizelere inanmam; olsa olsa azmin gücüdür bu.......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder